Özellikle ilk yüz sayfada kitabı kafamda bir yere koyamadım. Birbirine pek değmeyen, müzik ortak noktası dışında birbirinden bağımsız karakterlerin hikayeleri kısaca verilmiş. Dönemin hayatını şehrini (yani İstanbul'u) uzun uzun anlatan, sonu gelmeyen bahisler... Açıkçası sıkıldım!
Ancak yüzlerden sonra kitap toplanmaya, olaylar bir istikamete yönelmeye, kahramanlar birbirine dokunmaya başladı. Asıl olay da oradan sonra başladı. Puslu Kıtalar Atlası’na bayılmış biri olarak Suskunlara da aynı motivasyonla başladım ancak Suskunlar ikinci bir Puslu Kıtalar Atlası değil!
Böyle bir ifadeyle kitaba haksızlık etmek de istemem. İhsan Oktay'ı bulunmaz yapan anlattığı dönemi çok iyi bilmesi ve bunu esere müthiş canlı bir üslupla yansıtmasıdır. Suskunlar’da Osmanlı Dönemi İstanbul'unu -belki de Konstantinyye demeliyim. Çünkü kitapta böyle geçiyor.- en ince detayına kadar görebiliyorsunuz. Bu gerçekten müthiş bir özellik.
Ve de mizahi dili… Köşenizde sessiz sessiz kitabı okurken ani bir kahkaha atabiliyorsunuz. Uzadıkça uzayan ama bir yandan da başka yerde okuyamayacağınız özgün tasvirler, bilmediğiniz ve aslında hiç merak etmediğiniz karakterleri çok eğlenceli hale getirebiliyor.
Suskunlar eğlenceli bir kitap. İhsan Oktay Anar okuyucuları zaten okumuştur. Okumayanlara da tavsiye ederim.
Yorum Gönder
Yorum Gönder