Dostoyevski'nin on üç romanından biri olan Kumarbaz’ı nihayet okudum. Son zamanlarda özellikle İnstagramdaki kitap hesaplarında bolca Kumarbaz'ın paylaşıldığını görüyor ve kitabı merak ediyordum.

Kitabın yazılma hikâyesinden hemen herkes bahsettiği için orayı es geçiyorum. Ancak böyle bir romanın 25 gün gibi kısa bir zamanda yazılmasını da takdir etmemek mümkün değil. 1867'de yayımlanan romanın bu kadar kısa zamanda yazılabilmesinde Dostoyevski'ye yardım eden stenograf (konuşmayı farklı semboller kullanarak yazıya geçiren profesyonel yazıcı) Anna Grigoryevna’yı da  anmak gerekli. Gerçi Dosto onunla evlenerek ona şükranlarını zaten bildirmiş!

Roman çoğumuzun düşüncesinin aksine kumarhanelerde geçmiyor. Aşk, tutku, miras, para, fırsatçılık, iyi gün dostluğu gibi konular etrafında dolaşıyor Dostoyevski. Tabii ki kumarhane ortamları var ama adım adım felakete sürüklenen bir kumarbazın hikâyesi değil romanımız. Kitabı okuyan kimisi  romanda kumarın yüceltildiğini, kimisi kumarın kötülüklerinin anlatıldığını söyleyebilir çünkü buna uygun bölümler mevcut. Sonuç itibariyle bu bir roman. Didaktik veya ahlaki bir eser değil. Önemli olan hayatın kendisinden bir hisse, bir ders çıkarabilmek. 

Kumarbaz’ı okurken bizim bir İngiliz bir Fransız bir Rus ve bir Türk diyerek başlayan fıkralar aklıma geldi durdu. Kitapta Rus karakterler ağırlıklı olmakla birlikte İngiliz Fransız ve Almanlar da bulunuyor. Bir tek bizim Temel eksik. Şakası bir yana roman hem kahramanlar hem de mekanlar açısından bir Avrupa karması gibi Kumarbaz. Olay Almanya’nın Ruletenburg (yeni adıyla Wiesbaden) şehrinde ve az bir bölüm Paris’te geçiyor. Fransız Des Grieux, yine Fransız Matmazel Blanche, İngiliz Astley; Ruslar dışındaki kahramanları. Tabii kahramanlar zaman zaman Fransızca da konuşuyor. Romanın çevirmeni Koray Karasulu ve İş Bankası Kültür Yayınları bu Fransızca ifadeleri altta dipnot olarak paylaşmış. Bu özellik de bir farklılık olarak dile getirilmeli.

Büyükanne de romanın oldukça ilginç bir karakteri. Romana çok iyi bir giriş yapıyor ama sonrası girişi kadar pek parlak değil. Zaman zaman romana adını veren karakter Büyükanne mi yoksa, demedim değil.

Romanın anlatıcısı ve ana kahramanı romana konu olan soylu ailenin yanında öğretmen olarak çalışan Aleksey İvanoviç. Kadın kahraman, bu ailenin kızı Polina Aleksandrovna.

Tabii “Kumarda kazanan, aşkta kaybeder.” mottosunu kullanmak için bize bir de aşk hikâyesi lazım. Bu aşkın kahramanları da az önce verdiğim öğretmen Aleksey ile Polina. Daha fazla spoiler vermemek için kayıplar-kazançlar faslına girmeyeceğim.

Dostoyevski kahramanları diye bir gerçek var. Kumarbaz’ı okuyunca “Evet bu karakterleri ancak Dostoyevski yazar.” diyorsunuz. Mesela onun romanlarında birilerinin mutlaka delirmesi veya histeriye tutulup kendini kaybetmesi gerekir. Kahramanların iç dünyası, gelgitleri ustaca anlatılır.  Kumarbaz'da çok yoğun psikoloji olmadığını da söylemeliyim. Aleksey İvanoviç, Suç ve Ceza’nın efsane karakteri Raskolnikov’dan izler taşısa da Kumarbaz’da okuru yoracak bir durum yok!

Sonuç olarak Kumarbaz Dostoyevski kimmiş, nasıl bir yazarmış, ahir ömrümde Dostoyevski okumamış olmayayım diye düşünenlerin de rahatça okuyabileceği güzel bir roman. Başta söylediğim gibi yazarın on üç romanından biri. Ne eksik ne fazla yani.

Ben severek okudum, herkese de tavsiye ederim.

Kumarbaz’dan Bazı Alıntılar:

…Yemin ederim Polina'ya çok üzülüyordum, fakat tuhaftır, dün oyun masasına dokunduğumdan ve para destelerini toplamaya başladığımdan beri aşkım ikinci planı düşmüş gibiydi. Bunu şimdi söylüyorum elbette; o zamanlar bunu bu kadar açık fark etmemiştim. Peki gerçekten de bir kumarbaz mıydın ve Polina’yı böyle… böyle tuhaf mı seviyordum? Hayır, onu hala seviyorum, Tanrı şahidimdir!.. (S.150)

…Donakalmış gibiyim artık. Sebebini de biliyorsunuz. Kafamda tek bir insani düşünce kalmadı. Uzun süredir dünyada, Rusya'da veya burada neler olup bittiğini bilmiyorum. Geçenlerde Dresden'den geçtim ama nasıl bir yer olduğunu hatırlamıyorum bile. Beni neyin böyle tükettiğini çok iyi biliyorsunuz. Gözünüzde bir hiç olduğumdan ve umut dahi besleyemeyeceğimden açık konuşuyorum:  Her yerde siz varsınız, geri kalanı umurumda değil. Sizi nasıl, neden sevdiğimi bilmiyorum. Yüzünüzün güzel olup olmadığını bile bilmiyorum, düşünebiliyor musunuz? Muhtemelen yüreğiniz kötü, zekanızınsa soylulukla ilgisi yok… (S. 38)

-Yirmi iki diye bağırdı krupiye. Yine kazanmıştım! Seksen frederikim olmuştu! Hepsini ortadaki on iki sayıya oynadım (yani üç kat kazanç ama iki karşı ihtimal), tekerlek döndü ve yirmi dört geldi. Bana elli frederiklik üç paket, on da altın verdiler; şimdi sermayemle birlikte 200 frederikim olmuştu. 

Hummaya tutulmuş gibi bütün para yığınımı kırmızıya koydum… Ve birden kendime geliverdim! Bütün gece boyunca korkudan soğuk terler döktüğüm, ellerimin ayaklarımı titrediği tek an buydu. Kaybetmenin benim için ne anlama geleceğini dehşet içinde fark ettim! Masada duran bütün yaşamımdı! (S.137)